Bu kitabın konusu, temelde Türkiye’nin 24 Ocak 1980 kararlarıyla benimsediği “Serbest piyasa ekonomisi ile dışa açılma” modelini çözümlemek ve irdelemektir. Kuramsal çerçeve ve tarihsel denemelerden faydalanarak yaşanan bunalımın nitelikleri kadar dışa açık büyüme modeliyle gerçekleştirilecek politikalar demetinin etkilerini inceleme amacını gütmüştür. Bunalımla bunların karşılıklı etkileşiminin ekonomiye yüklediği uzun süreli maliyet ortaya konmuştur. Başlangıçta iyi giden bazı ekonomik göstergelerin bile nasıl kötüye gittiği gösterilmiştir. Tünelin ucundaki ışığın gözükmediği ortaya konmuştur.
Kitap iki ana bölümden oluşmuştur. Birinci ana bölümde dışa açılmanın etkilerine ilişkin kuramlara kısaca değinilerek, büyüme ile dış ticaret ve cari işlemler bilançosuna ilişkin kuramsal çerçeve çizilmiş ve dünyadaki çeşitli ülkelerin dışa açılma sürecinde yaşadıkları anlatılmıştır. İkinci ana bölüm ise Türkiye’ye ayrılmıştır. Yeni gelişen ülkeler arasında Türkiye’nin yeri saptandıktan sonra T.C.’ nin kuruluşundan 24 Ocak kararları da dahil olmak üzere geçen sürede Türkiye’nin yaşadığı dışa açılma deneyimleri anlatılmıştır. Bu iki ana bölümde anlatılanlar aşağıda kısaca ortaya konacaktır.
I NCİ BÖLÜM; YENİ GELİŞEN ÜLKELERDE DIŞA AÇIK BÜYÜME
“Dışa Açılma”, iktisat yazınında bir ülkenin uluslararası pazarla bütünleşmesi anlamında kullanılan geniş kapsamlı, ama sınırları belirsiz bir terimdir. “İçe Dönük” ekonominin tersine çevrilmesi, iç yapının dünya ekonomisinden gelen etkilere açılması ve buna göre şekillenmesi amacını içermektedir. Ancak bir ülkenin “Dışa Kapalı” ya da “Dışa Açık” diye siyah-beyaz çizgilerle, kesin biçimde ayrılması söz konusu değildir. Bunun yerine ülkeler kapalıdan açığa doğru olacak biçimde sıraya dizilebilirler. Ne var ki bu da ancak içinde bulunulan tarih için yapılabilir. Ülkeler tarihlerinin bir döneminde açık iken başka bir tarihin başka bir döneminde daha kapalı olabilmektedir.
Ülkenin dünya ekonomisiyle bütünleşmesi mal, (faktör dışı) hizmet, sermaye ve işçi hareketleriyle gerçekleşir. İlk ikisinin ülkenin yarattığı gayri safi milli hasılaya oranının yüksek ve dış ticarete devlet müdahalesinin en az düzeyde olduğu; sermaye hareketlerinin ülke içi tasarruf ya da yatırımındaki oranının yüksek ve devlet denetiminden arınmış bulunduğu ülkeler, dışa çok açık dünya piyasalarıyla bütünleşmiş sayılırlar. Gerçekte, uluslar arası işçi hareketlerinin bunun bir öğesi olması gerektiği halde, kavramın tanımına bu öğe çoğu kez dahil edilmemektedir.
II NCİ BÖLÜM; DÜNÜ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ İLE TÜRKİYE’NİN DIŞA AÇIK BÜYÜMESİ
Dışa açık büyümede ekonominin ulaştığı gelişme düzeyi ve sanayileşme derecesi, dünya koşulları yanında, söz konusu stratejinin başarısı açısından başlıca önemli etkenlerden biridir. Bunun için öncelikle Türkiye’nin gelişmekte olan ülkeler arasındaki yeri saptanmaya çalışılmış ve böylece uygulanan politikaların başarılı olup olamayacağı hakkında bilgi edinilmeye çalışılmıştır.
1978 petrol krizi öncesi son olağan yıl olan 1977 yılı verileri ile Türkiye’nin gelişmişlik düzeyi, sanayileşme düzeyine, eğitim düzeyine, dışa açıklığına, sanayileşme oranına bakılarak gelişmekte olan ülkelerin ortalarında olduğu ortaya konmuştur.
1980′lerde ise gelişmekte olan ülkeler üst ve alt olmak üzere ikiye ayrılmaya başlanmıştır. 1970′lerde gelişmekte olan ülkelerin ortalarında olan Türkiye’nin üst gelişmekte olan ülkeler grubuna sıçradığı ve grup içindeki yerinin de ortalarda olduğu belirtilmiştir. Son olarak da bu bölümde Türkiye’nin ihracatının mal bilişimindeki tarım mallarından sanayi mallarına doğru bir değişim olduğu vurgulanmıştır.
24 Ocak 1980 istikrar programı açıklanmadan önce Türkiye’nin o güne kadar dışa açılma denemeleri açıklanmıştır. Üç ana dönem incelenmiş olup bunlar; 1923-1929 yılları arasındaki açıklığı, 1950-1954 yılları arasındaki ABD dış yardım programı yardımıyla serbest piyasa ekonomisi ile dışa açılma ve 1973-1977 Avrupa Para Piyasasına açılmadır. Bu dönemlerin ortak özellikleri ise her üçünün de ihracat artışına dayalı büyümeyi içermesidir. Buna karşılık ithalatın serbestleştirilip yabancı sermaye ithal etme ile dış borçlanmayı arttırmayı içermektedir. Her üç deneme de amacına ulaşamamıştır. Yani uygulanan politikalar sürdürülememiştir. Her üç dönemde ekonomiyi dışa açmak için yoğun iç ve dış baskı olmuştur.
Türkiye 1930-1946 yılları arasında dünyaya kapalı bir iktisadi yapı içinde olmuştur. Türkiye savaş sonunda iç ve dış baskılar sebebiyle, ithalatını arttırmak ve batılı ülkeler arasına girmek için Marshall yardımı almıştır. Fakat bu yardımın kabul edilmesi bazı tavizleri gerektirmiştir. Deneme 1958 yılında kambiyo krizi ile sonuçlanmış ve ülke IMF güdümünde bir istikrar programı uygulamaya koymuştur.
1973 yılında başlayan petrol fiyatlarındaki ciddi artışlar OPEC ülkelerinde büyük miktarda dış fazla ve gelişmekte olan ülkelerde büyük miktarlarda açıklar ile sonuçlanmıştır. Fazla veren ülkeler dolarları batılı ülkelerin bankalarına yatırmışlar ve bu paralar petro-dolar olarak adlandırılmıştır. Açık veren ülkeler, IMF’ den çok zor şartlarda ve daha yüksek faizlerle borç almak yerine petro-dolarlar ile bu açıklarını finanse etmişlerdir. Türkiye de bu süreci yaşamış ve petrol krizinin etkilerini geciktirmiştir. Ancak 1978 yılındaki ikinci petrol krizinden sonra bu politikayı sürdürememiştir. Deneme 1978 yılında kambiyo krizi ile sonuçlanmış ve ülke IMF güdümünde bir istikrar programı uygulamaya koymuştur.
Bu dönemlerden çıkan sonuçlar ise; dışa açılma hep iç ve dış baskıların kesiştiği dönemlerde başlamış ve dünyada yaşanan bir kriz ile sonuçlanmıştır. Hepsinde ihracatın arttırılması hariç bütün her şey gerçekleştirilmiştir ve kısa vadeli borç birikimi sürdürülemez hale gelince kriz patlamıştır. Bütün denemelerde ekonomik yapı tam incelenmeden kaldıramayacağı bir yük yüklenmiştir.
Sonuç bölümünde, kitabın yazıldığı tarihlerdeki hedefler ve bunlara ilişkin politikalar üzerinde durulmuştur. İrdelenen bu hedefler ise; uluslar arası dayanışma, ihracat artışı yerine cari işlemler bilançosu dengesi, ithalat ve döviz rejimi liberasyonu yerine dış borçlanmayı sınırlandırma, konvertibilite yerine istikrarlı büyüme hedefine dönük döviz rejimi, enflasyonla salt para politikası yerine politikalar demetiyle mücadele, salt ihracat artışı yerine, ithal ikamesiyle desteklenen ihracat artışı, yabancı sermayeyi hedefsiz davetiye yerine teknolojik birikim, ihracat ve büyümeye dönük yabancı yatırımlar için teşvik, salt özelleştirme yerine sosyal denge, teknolojik değişme için özelleştirme ve sosyal hedefleri alt üst eden istikrar yerine sosyal hedefli büyüme olmuştur.
Kitap iki ana bölümden oluşmuştur. Birinci ana bölümde dışa açılmanın etkilerine ilişkin kuramlara kısaca değinilerek, büyüme ile dış ticaret ve cari işlemler bilançosuna ilişkin kuramsal çerçeve çizilmiş ve dünyadaki çeşitli ülkelerin dışa açılma sürecinde yaşadıkları anlatılmıştır. İkinci ana bölüm ise Türkiye’ye ayrılmıştır. Yeni gelişen ülkeler arasında Türkiye’nin yeri saptandıktan sonra T.C.’ nin kuruluşundan 24 Ocak kararları da dahil olmak üzere geçen sürede Türkiye’nin yaşadığı dışa açılma deneyimleri anlatılmıştır. Bu iki ana bölümde anlatılanlar aşağıda kısaca ortaya konacaktır.
I NCİ BÖLÜM; YENİ GELİŞEN ÜLKELERDE DIŞA AÇIK BÜYÜME
“Dışa Açılma”, iktisat yazınında bir ülkenin uluslararası pazarla bütünleşmesi anlamında kullanılan geniş kapsamlı, ama sınırları belirsiz bir terimdir. “İçe Dönük” ekonominin tersine çevrilmesi, iç yapının dünya ekonomisinden gelen etkilere açılması ve buna göre şekillenmesi amacını içermektedir. Ancak bir ülkenin “Dışa Kapalı” ya da “Dışa Açık” diye siyah-beyaz çizgilerle, kesin biçimde ayrılması söz konusu değildir. Bunun yerine ülkeler kapalıdan açığa doğru olacak biçimde sıraya dizilebilirler. Ne var ki bu da ancak içinde bulunulan tarih için yapılabilir. Ülkeler tarihlerinin bir döneminde açık iken başka bir tarihin başka bir döneminde daha kapalı olabilmektedir.
Ülkenin dünya ekonomisiyle bütünleşmesi mal, (faktör dışı) hizmet, sermaye ve işçi hareketleriyle gerçekleşir. İlk ikisinin ülkenin yarattığı gayri safi milli hasılaya oranının yüksek ve dış ticarete devlet müdahalesinin en az düzeyde olduğu; sermaye hareketlerinin ülke içi tasarruf ya da yatırımındaki oranının yüksek ve devlet denetiminden arınmış bulunduğu ülkeler, dışa çok açık dünya piyasalarıyla bütünleşmiş sayılırlar. Gerçekte, uluslar arası işçi hareketlerinin bunun bir öğesi olması gerektiği halde, kavramın tanımına bu öğe çoğu kez dahil edilmemektedir.
II NCİ BÖLÜM; DÜNÜ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ İLE TÜRKİYE’NİN DIŞA AÇIK BÜYÜMESİ
Dışa açık büyümede ekonominin ulaştığı gelişme düzeyi ve sanayileşme derecesi, dünya koşulları yanında, söz konusu stratejinin başarısı açısından başlıca önemli etkenlerden biridir. Bunun için öncelikle Türkiye’nin gelişmekte olan ülkeler arasındaki yeri saptanmaya çalışılmış ve böylece uygulanan politikaların başarılı olup olamayacağı hakkında bilgi edinilmeye çalışılmıştır.
1978 petrol krizi öncesi son olağan yıl olan 1977 yılı verileri ile Türkiye’nin gelişmişlik düzeyi, sanayileşme düzeyine, eğitim düzeyine, dışa açıklığına, sanayileşme oranına bakılarak gelişmekte olan ülkelerin ortalarında olduğu ortaya konmuştur.
1980′lerde ise gelişmekte olan ülkeler üst ve alt olmak üzere ikiye ayrılmaya başlanmıştır. 1970′lerde gelişmekte olan ülkelerin ortalarında olan Türkiye’nin üst gelişmekte olan ülkeler grubuna sıçradığı ve grup içindeki yerinin de ortalarda olduğu belirtilmiştir. Son olarak da bu bölümde Türkiye’nin ihracatının mal bilişimindeki tarım mallarından sanayi mallarına doğru bir değişim olduğu vurgulanmıştır.
24 Ocak 1980 istikrar programı açıklanmadan önce Türkiye’nin o güne kadar dışa açılma denemeleri açıklanmıştır. Üç ana dönem incelenmiş olup bunlar; 1923-1929 yılları arasındaki açıklığı, 1950-1954 yılları arasındaki ABD dış yardım programı yardımıyla serbest piyasa ekonomisi ile dışa açılma ve 1973-1977 Avrupa Para Piyasasına açılmadır. Bu dönemlerin ortak özellikleri ise her üçünün de ihracat artışına dayalı büyümeyi içermesidir. Buna karşılık ithalatın serbestleştirilip yabancı sermaye ithal etme ile dış borçlanmayı arttırmayı içermektedir. Her üç deneme de amacına ulaşamamıştır. Yani uygulanan politikalar sürdürülememiştir. Her üç dönemde ekonomiyi dışa açmak için yoğun iç ve dış baskı olmuştur.
Türkiye 1930-1946 yılları arasında dünyaya kapalı bir iktisadi yapı içinde olmuştur. Türkiye savaş sonunda iç ve dış baskılar sebebiyle, ithalatını arttırmak ve batılı ülkeler arasına girmek için Marshall yardımı almıştır. Fakat bu yardımın kabul edilmesi bazı tavizleri gerektirmiştir. Deneme 1958 yılında kambiyo krizi ile sonuçlanmış ve ülke IMF güdümünde bir istikrar programı uygulamaya koymuştur.
1973 yılında başlayan petrol fiyatlarındaki ciddi artışlar OPEC ülkelerinde büyük miktarda dış fazla ve gelişmekte olan ülkelerde büyük miktarlarda açıklar ile sonuçlanmıştır. Fazla veren ülkeler dolarları batılı ülkelerin bankalarına yatırmışlar ve bu paralar petro-dolar olarak adlandırılmıştır. Açık veren ülkeler, IMF’ den çok zor şartlarda ve daha yüksek faizlerle borç almak yerine petro-dolarlar ile bu açıklarını finanse etmişlerdir. Türkiye de bu süreci yaşamış ve petrol krizinin etkilerini geciktirmiştir. Ancak 1978 yılındaki ikinci petrol krizinden sonra bu politikayı sürdürememiştir. Deneme 1978 yılında kambiyo krizi ile sonuçlanmış ve ülke IMF güdümünde bir istikrar programı uygulamaya koymuştur.
Bu dönemlerden çıkan sonuçlar ise; dışa açılma hep iç ve dış baskıların kesiştiği dönemlerde başlamış ve dünyada yaşanan bir kriz ile sonuçlanmıştır. Hepsinde ihracatın arttırılması hariç bütün her şey gerçekleştirilmiştir ve kısa vadeli borç birikimi sürdürülemez hale gelince kriz patlamıştır. Bütün denemelerde ekonomik yapı tam incelenmeden kaldıramayacağı bir yük yüklenmiştir.
Sonuç bölümünde, kitabın yazıldığı tarihlerdeki hedefler ve bunlara ilişkin politikalar üzerinde durulmuştur. İrdelenen bu hedefler ise; uluslar arası dayanışma, ihracat artışı yerine cari işlemler bilançosu dengesi, ithalat ve döviz rejimi liberasyonu yerine dış borçlanmayı sınırlandırma, konvertibilite yerine istikrarlı büyüme hedefine dönük döviz rejimi, enflasyonla salt para politikası yerine politikalar demetiyle mücadele, salt ihracat artışı yerine, ithal ikamesiyle desteklenen ihracat artışı, yabancı sermayeyi hedefsiz davetiye yerine teknolojik birikim, ihracat ve büyümeye dönük yabancı yatırımlar için teşvik, salt özelleştirme yerine sosyal denge, teknolojik değişme için özelleştirme ve sosyal hedefleri alt üst eden istikrar yerine sosyal hedefli büyüme olmuştur.
C.tesi Mayıs 19, 2012 10:29 pm tarafından taner
» BDP'li vekile 5 yıl hapis
Perş. Mayıs 10, 2012 6:11 pm tarafından taner
» CHP'ye Haciz Şoku...
Salı Mayıs 08, 2012 5:26 pm tarafından taner
» Gözüne kamera yerleştirdi
C.tesi Mayıs 05, 2012 8:22 am tarafından taner
» Bu defa 14 tane başsız ceset bulundu
C.tesi Mayıs 05, 2012 8:20 am tarafından taner
» Kış Bahçesi
Cuma Mayıs 04, 2012 8:25 pm tarafından taner
» LYS adaylarına müjde haber
Cuma Mayıs 04, 2012 8:22 pm tarafından taner
» işte ABD nin en güzel mahkumu
Cuma Mayıs 04, 2012 8:19 pm tarafından taner
» şaşırmayın bu olay türkiyede yaşandı
Cuma Mayıs 04, 2012 8:15 pm tarafından taner