İgisizlik ve resmiyetin hükümran olduğu bir toplum içinde sevgi arıyor, dost arıyor ve derdimizi dökecek insan arıyoruz. Çevremizde hatırımızı soran ne aşina yüzler, ne de halimizi anlayacak sevdalı gönüller var...
Herkes zamanla yarış edercesine hırslı bir koşu tutturmuş gidiyor. Çevremizdeki simalardan, arayışlardan, bekleyişlerden, özleyişlerden habersiziz...Yılları hatta yüzyılları aşarak bize ulaşan şiirler, hikayeler, masallar, destanlar insanın iç aleminin en açıklayıcıları olurlar bu gün için bize cümleler coşku ırmaklarıdırlar..Çağıl çağıl çağıl akarlar gönülden gönüle. Seven özleyen, ızdırap çeken, bağlanan, hüzünlenen insanı dıştan bakıldığında görülmeyen yanıyla en güzel şekilde anlatırlar.
Sanat yapayım derken insana yaklaşanlar bile insanı anlatırken bu cümlelerde kabukta kalmadıklarını, bugün için dehşetle görürüz. Dehşetle görürüz, çünkü çok uzağındayız o duyguların, o iç zenginliklerin...
Hani nerede insanı ruh ve mana zenginliği içinde anlatan şairler? İç âlemin binbir çeşit güzelliğini sunan hikâyeciler? Dünün bu tavrı bugüne çok yabancı olduğu için geçmişin kıssaları, sevgiyi. Hasreti, gurbeti, faniliği anlatan mısralar günümüzde kaç insanın içinde yankılanır? Leyla’dan Mevla’ya uzanan çile yolculuğuna aday kaç kişi vardır?
Nicedir unuttuk bu güzel duyguları. Kelimenin tam ve kuşatıcı anlamıyla teslimiyeti ifade eden bağlanmayı, cümle yaratılmışlara ''Yaradan'dan ötürü'' aynı sevgi penceresinden bakmayı kaçımız gerçekleştirebiliriz? Nicedir daraldı ufkumuz, içimiz çoraklaştı kurudu. Bu güzel duyguları barındırma özelliğini kaybetti gönlümüz. Aykırı sevgiler, aykırı ilgiler gelip yerleşti içimize. Nicedir insanlar, sevgiyi şiirlerde, şarkılarda söylüyorlar, ama sevemiyorlar. Nicedir birbirinden ayrılar ama özlemiyorlar, hasret çekmiyorlar. Nicedir ruhun gıdası olan ızdırabın manevi neşesinden uzak ruhumuz.
Unuttuğumuz gerçek şu ki: Bütün anlamlı duygular, söze, davranışa, harekete dönüşmedikçe hayata ve hayatımıza egemen olmadan çekip giderler içimizden. Çoğu kez bu gidişin farkına bile varamayız. Çünkü içimizin telleri kopmuştur. Duymaz duyuramaz bu sessiz ve mahsun gidişi.
Çağdaş uygarlığın gürültülü ortamı içinde, içini dinlemeye fırsat ve imkân bulamayan insan bir savaş alanı kabul ettiği hayat içinde, önce duygularını yitirdi. Sonra da kendisini, evi, eşyası, sokağı, mahallesi kısaca her şeyi değişen ve değiştirilen insanın içi bu korkunç değişimden korunabilir miydi?
Aslında bütün sorunlarımız yitirdiğimiz her şeyle birlikte kendimizi bulmak içindir. İnsan, bir süre bu aykırı şartlarda yaşasa bile kanayan bir yara gibi ruhu kanamakta, zihni kanamakta ve zaman zaman da olsa bu acıyı duyabilmektedir. Bundan dolayıdır ki, yitirdiğimiz duyguları belki eskisinden daha çok tekrarlayıp duruyoruz. Sevgi, barış, kardeşlik... Dilden düşmeyen kelimeler. Ama sadece sözden ibaret kaldığı, içimizden yankısını bulmadığı, bir ürperti meydana getirmediği için bir şey ifade etmiyorlar. Adeta anlamları soyulmuş, içleri boşaltılmış bu kelimelerin. Kimseyi gerçek anlamda titretmiyorlar, heyecanlandırmıyorlar. Aksine ters yönlü bir etkiye sahip oluyorlar. Yani sevmek deyince, insan önce kendini, çıkarlarını, hasret deyince elde edemediği maddi olgulara duyulan hissi anlıyor. Ziyaretlerin en soylusu bu gün için insanların iş görüşmeleri oluyor. Artık insan, kendini çıkarlarına göre ayarlamakta, sevgiyi, hasreti, mutluluğu da buna göre anlamlandırmaktadırlar.
Böyle olunca da, bir çölün, kurak bir toprağın, susuz kalmış bir çiçeğin anlatımı oluyor bu cümleler. İşte teslimiyet bu noktada, bütün olumsuzluklara rağmen yitirdiğimiz duyguları içimizde canlandırması hususunda bir değer kazanıyor.
Gözümüzü, çıkarlarımzıla ilgili şeylerden ayırıp şöyle bir bakalım yeni bir bakışla her şeye. Önce kendimize bakalım ayrı otların kapladığı bir gönülde hangi güzel çiçek, açma imkânı bulur? Başka varlıklara bakalım, tabiata bakalım. Umulur ki, açan bir gül, uçan bir kuş, içimizden bir yerleri kanatır da bizim de bu acıyla aklımız başımıza gelir. İşte o zaman yine umulur ki yitirdiklerimizin neler olduğunu anlamakta, onları aramakta ve bulmakta gecikmiş sayılmayız.
Herkes zamanla yarış edercesine hırslı bir koşu tutturmuş gidiyor. Çevremizdeki simalardan, arayışlardan, bekleyişlerden, özleyişlerden habersiziz...Yılları hatta yüzyılları aşarak bize ulaşan şiirler, hikayeler, masallar, destanlar insanın iç aleminin en açıklayıcıları olurlar bu gün için bize cümleler coşku ırmaklarıdırlar..Çağıl çağıl çağıl akarlar gönülden gönüle. Seven özleyen, ızdırap çeken, bağlanan, hüzünlenen insanı dıştan bakıldığında görülmeyen yanıyla en güzel şekilde anlatırlar.
Sanat yapayım derken insana yaklaşanlar bile insanı anlatırken bu cümlelerde kabukta kalmadıklarını, bugün için dehşetle görürüz. Dehşetle görürüz, çünkü çok uzağındayız o duyguların, o iç zenginliklerin...
Hani nerede insanı ruh ve mana zenginliği içinde anlatan şairler? İç âlemin binbir çeşit güzelliğini sunan hikâyeciler? Dünün bu tavrı bugüne çok yabancı olduğu için geçmişin kıssaları, sevgiyi. Hasreti, gurbeti, faniliği anlatan mısralar günümüzde kaç insanın içinde yankılanır? Leyla’dan Mevla’ya uzanan çile yolculuğuna aday kaç kişi vardır?
Nicedir unuttuk bu güzel duyguları. Kelimenin tam ve kuşatıcı anlamıyla teslimiyeti ifade eden bağlanmayı, cümle yaratılmışlara ''Yaradan'dan ötürü'' aynı sevgi penceresinden bakmayı kaçımız gerçekleştirebiliriz? Nicedir daraldı ufkumuz, içimiz çoraklaştı kurudu. Bu güzel duyguları barındırma özelliğini kaybetti gönlümüz. Aykırı sevgiler, aykırı ilgiler gelip yerleşti içimize. Nicedir insanlar, sevgiyi şiirlerde, şarkılarda söylüyorlar, ama sevemiyorlar. Nicedir birbirinden ayrılar ama özlemiyorlar, hasret çekmiyorlar. Nicedir ruhun gıdası olan ızdırabın manevi neşesinden uzak ruhumuz.
Unuttuğumuz gerçek şu ki: Bütün anlamlı duygular, söze, davranışa, harekete dönüşmedikçe hayata ve hayatımıza egemen olmadan çekip giderler içimizden. Çoğu kez bu gidişin farkına bile varamayız. Çünkü içimizin telleri kopmuştur. Duymaz duyuramaz bu sessiz ve mahsun gidişi.
Çağdaş uygarlığın gürültülü ortamı içinde, içini dinlemeye fırsat ve imkân bulamayan insan bir savaş alanı kabul ettiği hayat içinde, önce duygularını yitirdi. Sonra da kendisini, evi, eşyası, sokağı, mahallesi kısaca her şeyi değişen ve değiştirilen insanın içi bu korkunç değişimden korunabilir miydi?
Aslında bütün sorunlarımız yitirdiğimiz her şeyle birlikte kendimizi bulmak içindir. İnsan, bir süre bu aykırı şartlarda yaşasa bile kanayan bir yara gibi ruhu kanamakta, zihni kanamakta ve zaman zaman da olsa bu acıyı duyabilmektedir. Bundan dolayıdır ki, yitirdiğimiz duyguları belki eskisinden daha çok tekrarlayıp duruyoruz. Sevgi, barış, kardeşlik... Dilden düşmeyen kelimeler. Ama sadece sözden ibaret kaldığı, içimizden yankısını bulmadığı, bir ürperti meydana getirmediği için bir şey ifade etmiyorlar. Adeta anlamları soyulmuş, içleri boşaltılmış bu kelimelerin. Kimseyi gerçek anlamda titretmiyorlar, heyecanlandırmıyorlar. Aksine ters yönlü bir etkiye sahip oluyorlar. Yani sevmek deyince, insan önce kendini, çıkarlarını, hasret deyince elde edemediği maddi olgulara duyulan hissi anlıyor. Ziyaretlerin en soylusu bu gün için insanların iş görüşmeleri oluyor. Artık insan, kendini çıkarlarına göre ayarlamakta, sevgiyi, hasreti, mutluluğu da buna göre anlamlandırmaktadırlar.
Böyle olunca da, bir çölün, kurak bir toprağın, susuz kalmış bir çiçeğin anlatımı oluyor bu cümleler. İşte teslimiyet bu noktada, bütün olumsuzluklara rağmen yitirdiğimiz duyguları içimizde canlandırması hususunda bir değer kazanıyor.
Gözümüzü, çıkarlarımzıla ilgili şeylerden ayırıp şöyle bir bakalım yeni bir bakışla her şeye. Önce kendimize bakalım ayrı otların kapladığı bir gönülde hangi güzel çiçek, açma imkânı bulur? Başka varlıklara bakalım, tabiata bakalım. Umulur ki, açan bir gül, uçan bir kuş, içimizden bir yerleri kanatır da bizim de bu acıyla aklımız başımıza gelir. İşte o zaman yine umulur ki yitirdiklerimizin neler olduğunu anlamakta, onları aramakta ve bulmakta gecikmiş sayılmayız.
C.tesi Mayıs 19, 2012 10:29 pm tarafından taner
» BDP'li vekile 5 yıl hapis
Perş. Mayıs 10, 2012 6:11 pm tarafından taner
» CHP'ye Haciz Şoku...
Salı Mayıs 08, 2012 5:26 pm tarafından taner
» Gözüne kamera yerleştirdi
C.tesi Mayıs 05, 2012 8:22 am tarafından taner
» Bu defa 14 tane başsız ceset bulundu
C.tesi Mayıs 05, 2012 8:20 am tarafından taner
» Kış Bahçesi
Cuma Mayıs 04, 2012 8:25 pm tarafından taner
» LYS adaylarına müjde haber
Cuma Mayıs 04, 2012 8:22 pm tarafından taner
» işte ABD nin en güzel mahkumu
Cuma Mayıs 04, 2012 8:19 pm tarafından taner
» şaşırmayın bu olay türkiyede yaşandı
Cuma Mayıs 04, 2012 8:15 pm tarafından taner